PARALEL TİCARET TEHDİT Mİ? FIRSAT MI?
PARALEL TİCARET TEHDİT Mİ? FIRSAT MI?
Paralel Ticaret (Paralel İthalat) Tehdit mi Fırsat mı?
Paralel ticareti ahlaksız ticaret ve hatta alçak ticaret olarak görenler olduğu gibi, ithalatçının diktatörlüğünü kıran ve tüketiciyi koruyan bir ticaret şekli olarak son derece faydalı bulanlar da var. İşte hem yanında hem karşısındaki görüşlerle Paralel Ticaret veya başka bir deyişle Paralel İthalat.
Paralel ticaret kavramını güzel bir şekilde Prof. Dr. Arif Esin hocamızın sitesinde görüyor ve kendisinden aldığımız müsaade ile yayınlıyoruz.
Paralel Ticaret Nedir?
İlk olarak paralel ithalat kavramını kısaca tanımlarsak: Marka patent hakları aynı kişi ya da kuruluşa ait olan aynı marka malların bir ülkede bir kez satışa sunulduktan sonra bir diğer ülkeden bu ülkeye üçüncü kişilerce yapılan ithalata paralel ithalat denir.
Paralel İthalatın Gerçekleşmesi İçin
Bu konuda bir iki hassas nokta vardır, birincisi; hakkın tüketilmesi ilkesi uyarınca söz konusu malın paralel ithalatın yapıldığı ülkede ilk önce hak sahibi tarafından piyasaya sürülmesi gerekmektedir. Marka sahibinin hakkı böylece tüketildiğinden artık üçüncü şahıslar da paralel ithalat yapma hakkını kazanır. İkinci husus malların mutlaka aynı marka olması ve her iki ülkede de aynı kişi ya da kurum üzerine tescil edilmesidir, farklı mallar söz konusu ise paralel ithalattan söz edilemez.
Paralel İthalat Neden Var?
Paralel ithalatın en önemli nedeni (ithalatın gerçekleştiği) iki ülke arasındaki fiyat farklılıklarıdır. Paralel ithalat sayesinde iki ülke arasındaki fiyat farklılıkları düşer ve kazanan tüketici olur.
Paralel İthalat Yasak mı yoksa Yasal mı?
Rekabet Hukuku'nda paralel ithalat kati suretle serbest bırakılmıştır ve paralel ithalatı engellemek per se yani doğrudan etkili, ihlalin varlığı için ortada bir zararın olması gerekmeyen, diğer bir deyişle rekabet ihlali amaç olduğu için piyasa üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesine gerek duyulmayan bir ihlal olarak görülür.
Türkiye'de paralel ithalatın yarattığı sorun ise 1995 yılı öncesinde kimi mahkeme kararları ile paralel ithalatın mahkum olması ve iş çevrelerinde kanunen yasak bir ticari araç gibi görülmesidir. Paralel ticareti değerlendirirken 4110 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na, 24 Haziran 1995 tarihli 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'a bakmak gerekir.
PARALEL İTHALATA KARŞI OLAN GÖRÜŞ
Yukarıdaki bilgilerle artık paralel ithalatın ne olduğunu, gerçekleşmesi için gereken unsurları ve yasal dayanaklarını öğrendik. Şimdi gelin paralel ithalatı alçak ticaret olarak görenlerin neden bunu böyle kabul ettiğine bakalım.
Sizin bir firmanız var ve yurt dışından tanınmış bir markanın Türkiye distribütörlüğünü almışsınız. O markayı tanıtmak için büyük bir reklam bütçesi ayırdınız. Milyonlarca dolarlık TV, gazete, dergi, internet reklamı veriyorsunuz. Böylece marka bilinirliği yükselecek, o markanın ürünlerine talep artacak, satıcılar - bayiler reklamı yapılan bu markaya ilgi gösterecek ve satmak isteyecek diye beklentileriniz var.
Reklamın dışında bir de bayi ağı kuruyorsunuz. Bayi ağı kurmak kolay iş mi? Bunun için ekip kurulacak, yüzlerce kişi veya kuruluşla aylar süren bir süreçte bayilik teklif edilecek, alınacak, değerlendirilecek.
Bir markayı tanıtmak da bunu satacak bayi teşkilatını kurmak da büyük para ve zaman alan işler. Haliyle bunu maliyet hesabınıza katacaksınız. Siz o ürünün reklam ve pazarlamasına para harcıyorsunuz ayrıca bayinize de çekici gelecek bir kar marjı sunmalısınız. Bunun yanında işletme giderleriniz var. Üstelik bir de distribütörlük için yurt dışındaki marka sahibine yıllık ciro garantisi verdiğinizi düşünelim. Bilmeyenler için açıklayalım: Genellikle bir ülkede o markanın tek yetkili dağıtıcısı yani distribütörü olabilmek için, yurt dışındaki marka sahibi sizden yıllık olarak belli bir satış garantisi ister. Satsanız da satamasanız da o miktarda malı kendilerinden almanız gerekir. O markayı o ülkede tekelinize aldınız diye yan gelip yatmanızı istemezler.
Şimdi siz o malı 100 TL ye ithal ettiniz. İşletme giderleri, reklam ve pazarlama giderleri derken 150 TL ye bayilerinize veriyorsunuz. Bayiler de 200 TL ye satıyor olsunlar. Üstelik yaptığınız reklamlar sayesinde marka da tuttu ve talep görüyor.
İşte bu aşamada bazı uyanıklar bakıyorlar ki aynı marka ürünleri (örneğin) Bulgaristan veya Dubai'deki bir firmadan uygun fiyata bulmak mümkün. Oradaki firmadan aynı markalı ürünleri alıyorlar ve Türkiye'ye ithal ediyorlar. Paralel ithalatçı olan firma, bu marka için herhangi bir reklam yapmıyor, böyle bir maliyeti yok. Markanın asıl distribütörü tarafından reklam harcamaları zaten yapılmış ve marka ülkede tanıtılmış. Bu ikincisi hazıra konuyor. Ayrıca o markanın ürünleri için bayi ağı da oluşturulmuş, hazır satıcılar da var. Bu ikinci ithalatçı ne yapıyor? Bayilere, asıl ithalatçının 150 TL ye verdiği malı 120 TL ye veriyor. Asıl ithalatçı diyelim ki bir bölgede sadece bir kişiye bayilik verdi de diğer bayilik isteyeni reddetti. Bu ikincisi gidip diğerine de mal veriyor. Reddedilen ikinci bayi fiyat kırıp asıl bayiyi vurmaya başlıyor.
Bu durumda aslında paralel ithalatçı için armut piş ağzıma düş durumu ortaya çıkıyor. Asıl ithalatçı elini ateşe koymuş, yurt dışındaki asıl marka sahibine ciro taahhüdünde bulunmuş, reklama - pazarlamaya dünyanın parasını harcamış, ürünlere satış kanalı yaratmış. Paralelci ise hazıra konmuş. Üstelik bu maliyetleri olmadığı için daha ucuza mal satıyor ve sattırıyor.
Kendimizi asıl distribütörün yerine koyduğumuzda gerçekten de böyle bir ithalatın nasıl olup da yasaklanmadığına isyan ederiz, paralel ticareti ahlaksız ticaret ve alçak ticaret olarak niteleriz.
PARALEL İTHALATI SAVUNAN GÖRÜŞ
Prof. Dr. Arif Esin hocamız bunu şu şekilde açıklıyor. "Paralel ithalatın en önemli nedeni bu iki ülke arasındaki fiyat farklılıklarıdır. Paralel ithalat sayesinde iki ülke arasındaki fiyat farklılıkları düşer ve kazanan tüketici olur. 1995 yılından önce yasak olup olmadığı tam olarak belli olmayan bu kavramın kanuni ve faydalı olduğu, sanıyoruz iş çevrelerine daha iyi anlatılmalıdır çünkü yanlış öğretilmiş ve marka sahiplerince karalanmış bu kavram halen birçoklarınca yasak olarak bilindiği için kimi zaman rekabet ihlalleri ile karşılaşabiliyoruz."
Paralel İthalat Olmadığında Tek İthalatçının Diktatörleşmesi, Tekelleşmesi
Paralel ithalatın olmadığı veya yasak olduğunu düşünelim. Bir firma var ve X markanın Türkiye distribütörlüğünü almış. O markayı ondan başka hiç kimse Türkiye'ye getiremiyor ve sattıramıyor. Bu durumda istediği gibi fiyat koyuyor, istediğine mal verip istediğine vermiyor ve bunda da haksızca ayırt edicilik yapıyor. Engelleyen ne?
Marka adı vermeyelim de örneğin dünyaca ünlü X marka bir fotoğraf makinesi Amerika'da 1000 TL iken Türkiye de neden 1800 TL? Sizce tek sebep vergiler mi yoksa o markanın TC'deki ithalatçısının bir nevi tekel olması mı? Marka satıyor kardeşim ve elin mecbur benden alacaksın, sökül paraları. Bizde 1000 TL değil 1800 TL, istersen al.
Bizim karşılaştığımız iki olaydan bahsedeyim.
2003 yılında Türkiye'nin ilk online saat satış sitesi olan SaatDünyası.com'u kurduk. Tedarik için, elinde pek çok marka bulunan ithalatçılara baş vurduk. Bunlardan iki tanesi çok büyük ve sonraki yıllarda ikisinin de kendi saat mağazalar zincirleri oldu. Ayrıca kendi internet sitelerinden satış yapıyorlar. Bunlardan birinin üst düzey yöneticisine neden bize saat vermediklerini sorduğumda aldığım cevap "Kendimize rakip istemiyoruz" şeklinde oldu.
Şimdi duruma bakın. Sen ithalatçı mısın perakendeci misin? İthalatçı olan sendin, perakendeci olan bendim. Ne oldu? Şimdi kendileri hem ithalatçı hem perakendeci, üstelik iyi satış yapabilecek potansiyeli olan yere mal vermiyor. Kendisine rakip görüyor.
Bu zihniyet yüzünden yıllarca bizim site boş kaldı. Sonra ne mi oldu? Büyük bir grup bunların markalarında paralel ithalata başladı. Biz de onlardan bayilik aldık ve bir anda 40 markaya çıktık. Gönül isterdi ki herkes işini bilsin, yerini bilsin. Etme bulma dünyası.
İkinci bir örneğimiz Sporcu Gıdaları piyasasından.
ABD'de çok satan bir protein markası vardı. Türkiye'deki distribütörünün ise markayla ilgili ne bir reklam ne bir pazarlama çalışması var. Ürün burada da çok tutuluyor ama sebebi tamamen markanın dünyadaki bilinirliği. Yoksa buradakinin bir halt ettiği yok.
Bu arkadaşlar ünlü markanın tek ithalatçısıyız diye diktatörlüğe soyundular. Canlarının istediğine mal veriyorlar istemediğini red ediyorlar, bir büyüklük taslamalar. Fiyat ise anormal yüksek. 2.300 gr lık protein 150 USD'ye satılıyor. Bu yüksek fiyata rağmen bayisine minicik bir kar bırakıyor. Üstelik bayiye bir sürü yasak var. 1 kuruş bile fiyat indiremezsin, ürünün yanında hediye veremezsin, mal bedelini nakit ve peşin ödeyeceksin gibi bir sürü şey. Hadi önüne gelen fiyat kırmasın da kar marjları korunsun diye yapıyorlar sanıp sesimizi çıkarmıyorduk. Ama bir gün ne görelim. Bu firma kendine bir internet sitesi açmış, 3 yerde de ayrıca reel satış yeri açmış. Ne indirimler ne hediyeler. Sana bana bir kuruş fiyat indirsen telefon açıp azarlayan bu adamlar 1 kutu protein alana 5 hediye birden diye kampanyaya başlamışlar. Ürünün yanında shaker (karıştırıcı), havlu, tabletlik vb bir sürü şey hediye ediliyor. Sana bana 1 kuruş fiyat indirmeyen bu beyler kendi sitelerinde bir ürün alana ikinci ürün %50 indirimli diyor, pek çok ürünü ikili ürün haline getirip büyük indirimler vermişler.
Maksat ne? Bizim gibi satıcıları basamak olarak kullanıp genel fiyatı yüksek göstermek, sonra kendileri daha düşük fiyat koyarak müşteriyi kendi perakende noktalarına çekmek.
İşte paralel ithalat bu arkadaşların suratına tokat gibi indi. Bunca şımarıklık bir yere kadar çekilir diyen büyük bir sporcu gıdaları sitesi paralel ithalat ile bunların mallarını getirdi. Bunlar o ürünü 240 TL ye sattırıp bir kuruş indirmez, ama kendi sitelerinde hediyeler ve indirimler sunarken, ürün fiyatı 130 TL ye paralel ithalat yapan firmanın sitesinde satışa çıktı. E ne demiştik etme bulma dünyası.
Mevcut durumda rekabet hukuku da paralel ithalatın yanında. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi Rekabet Hukuku'nda paralel ithalat kati suretle serbest bırakılmıştır ve paralel ithalatı engellemek doğrudan bir rekabet ihlali olarak görülür.
Yanlış öğretilmiş ve marka sahiplerince karalanmış bu kavram halen birçoklarınca yasak olarak bilindiği için bu yazımızın faydalı olacağını düşünüyorum. Paralel ithalat yasak değil ve yasaldır, paralel ithalatı engelleyici fiiller ise yasaktır ve ihlaldir.
Paralel ithalat
Yurtdışından mal ihraç ederek yurt içinde satan ithalatçılar ana satıcı ile çoğunlukla distribütörlük anlaşması yaparlar. Bu anlaşmaların bir çoğuda tek satıcılık sözleşmeleridir. Yani anlaşmaya göre ithalatçı yurtdışındaki satıcının ülkedeki tek temsilcisi olacak, ana satıcı olan (üretici) yabancı firma mal ihraç ettiği ülkede o distribütörden başkasına mal vermeyecektir. Doğal olarak distribütör yabancı markanın tek temsilcisi, kullanım hakkına sahip tek yetkili olacaktır. Hatta bu sözleşmelerin bir çoğunda markanın lisans alarak kullanımı hakkı da münhasıran distribütöre verilmekte, böylece ülke içindeki marka tecavüzlerine karşı distribütörün dava açma, tecavüzü önleme imkanı da sağlanmaktadır. Satıcı bu tür sözleşmelerde piyasa lideri olduğunu düşünerek yüksek fiyatlardan satış öngörmüş olabilmekte ve mallar o fiyat üzerinden satışa sunulmaktadır.
Fakat yurtdışında bulunan ithalatçı firmanın orda yada başka ülkelerde piyasaya sürdüğü üstelik başka ülkelerde ki elverişsiz koşullar nedeniyle (rekabet nedeniyle) daha ucuz olarak piyasaya sürdüğü mallar o ülkelerden distribütör dışında birisi tarafından ithal edlilip satılırsa ne olacaktır? Literatürde bu duruma aralel ithalat denilir. Paralel ithalat sadece ülkemizde değil Dünyanın her yerinde ciddi uyuşmazlıklar yaratan ve çözümü üzerinde çok çalışılmış bir konudur. Burada ana sorun şudur: markalı malın tek satıcısı, marka kullanımından dolayı bu ithalatı önleyebilir mi? Tek satıcı (distribütör) marka tecavüzünden yola çıkarak piyasaya giren yeni ithalatçıyı dava edebilecek midir?
Markaları Koruyan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 cü maddesine göre marka sahibi malı bir kez kendisi piyasaya sürdükten sonra, marka hakkına dayanarak bu malın tedavülünü önleyemeyecektir. Buna arka hakkının tüketilmesi ilkesi denilir. Bu ilkenin kabul edilmesi son derece önemlidir. Çünkü eğer marka sahibi malların tedavülünde, tedavülün herhangi bir aşamasına müdahale imkanını elinde tutmaya devam etseydi, bu durum serbest ticaretin durdurulabilmesi ve hatta tekelleşme anlamına gelirdi. Şöyle bir örnek verelim; örneğin Arçeliğin mal verdiği bir acentesi ile anlaşmazlığa düştüğünü, onun kendi mallarını satmasını istemediğini düşünelim. Acenteye karşı marka tecavüzünden yola çıkarak dava açabilseydi, bu durum marka hakkının dayanılmaz boyutlarda uygulanması anlamına gelecek, serbest ticaret ortadan kalkmış olacaktı. Oysa satıcı kendisi tarafından üretilmiş, satılmış veya izniyle piyasaya çıkarılmış mallara marka tecavüzünden dolayı yaptırım uygulayamaz. Acente sahte üretilmiş olmamak kaydıyla her yerden Arçelik marka malı temin edip satabilir.
Bu ilkenin yurtdışından ithal edilen ürünlere de uygulanıp uygulanmayacağı 13 cü madde de belirtilmemiştir. Çıkan uyuşmazlıklar mahkemelere intikal etmiş ve bir Yargıtay Kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur. Bu Yargıtay Kararı sonuç olarak paralel ithalatın önlenemeyeceğini, zaten marka tecavüzüne ilişkin bir durum oluşmadığından bu yönde dava da açılamayacağını öngörmüştür. Bu durumda örneğin Almanya da bir firmadan mal alan, o firmanın distribütörlüğünü yapan bir kişi, aynı mal örneğin Bulgaristan an daha ucuza getirip satan başka bir ithalatçıya herhangi bir şey yapamayacaktır. Yapabileceği şey şu olabilir: Eğer diğer ithalatçı markayı tabelalarında, kataloglarında, diğer basılı evraklarında kullanıyorsa bunları önleyecek davalar açabilecektir. Marka sahibinin de ondan lisans alan tek satıcının da diğer ithalatçıya karşı her türlü reklama yönelik faaliyetten dolayı dava açma hakkı vardır. Bunun dışında Türk Ticaret Kanunun 56 ila 65 ci maddeleri arasında düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümlerde kendisi tarafından kullanılabilecektir.
Sonuç olarak Türkiye e paralel ithalatı önleyecek herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.